Bir varmış, bir yokmuş. Çok uzaklarda bulunan bir ülkede, kayıp bir şehir varmış. Bu kayıp şehri bulmak için ülke çapında büyük bir arayış varmış. Farklı farklı şehirlerden insanlar akın akın bu kayıp şehri bulabilmek için yola koyulmuş. Gece gündüz denilmeden herkes üzerine düzen her şeyi fazlasıyla yapıyormuş.
Bu şehri bulana büyük bir ödül verilecekmiş. Bu ödülü elde etmek isteyen herkes, işini gücünü bırakıp bu şehri arama yoluna girmiş. Ödülün büyüklüğü birçok kişinin hayallerini süslemeye başlamış. Bu hayalle yatıp kalkan herkes, elinde olmadan rotasını bu yola doğru çevirmiş. Dört bir yanda dört koldan sadece kayıp şehir aranır olmuş.
Bu yola girenlerden birisi de, Ali imiş. Ali de bu büyük ödüle ulaşabilmek adına tüm hazırlıklarını eksiksiz bir şekilde yapmış ve vakit kaybetmeden yola koyulmuş. Yollar gittikçe uzuyor ve zaman bir hayli hızlı geçiyormuş. Aradan günler ve haftalar geçmeye başlamış. Yürüdükçe yollar uzamış, yollar uzadıkça zaman bir hayli kısalmaya başlamış.
Bu yola çıkan herkes eli boş dönmeye başlamış. Umudu tükenen herkes, yarı yolda kalmış. Ali, hiçbir şekilde umudunu yitirmemiş ve kayıp şehri bulacağı yönde sahip olduğu inancı ilk günkü gibi taze imiş. Bu inanç ile birlikte ilerlemeye ve hayal olarak görülen bu meseleyi gerçeğe dönüştürmeye hiç olmadığı kadar kararlı ve inançlıymış.
Ali, diğerlerinden oldukça farklı bir yol izlemiş bu yolculuğu esnasında ve ülkenin çıkış noktasına doğru yöneltmiş adımlarını. Kimsenin gitmeye cesaret edemediği noktalara ayak basmış. Sınıra yaklaşınca gökyüzüne kadar ulaşan bir dağ ile karşılaşmış. Bu dağın etrafında dolanırken daha önce hiç görmediği gizli bir geçit keşfetmiş ve içerisi zifiri karanlıkmış.
Ali hiç düşünmeden karanlığını kalbine doğru atmış adımlarını. Atmış olduğu bu adımla birlikte aydınlık bir noktaya ulaşmış. Bu yolda ilerlemeye devam etmiş ve devasa bir şehir ile karşı karşıya kalmış. Ali, kayıp şehri bulmuş ve hemen bunun haber verip büyük ödülün sahibi olmuş. Ali, böylece kayıp şehirde yaşamını kaldığı yerden devam ettirmiş.